23 Kasım 2015 Pazartesi

Hamilelikte 19. ve 20. Hafta

Migreni olan biri için hamilelik bir tık daha zor geçiyor. Mide bulantısı, kusmanın dışında “lütfen tutmasın” diye dua ettiğim ikinci hastalık migrendi. 19. haftadayken ara ara karşılaştığım migren atakları için geleneksel yöntemler kullandım. Doktorum Parol içmeme izin vermişti ama içmemek için her türlü yolu denedim. Tülbentle başımı sıktırmalar, su içmeye çalışmalar, sessiz ve ışığı az ortamda uyuma denemeleri gibi türlü yollarla bu krizin de üstesinden geldim.

Baş ağrısının etkisinden midir nedir, korkulu rüya görme olayları da bu haftada arttı. Bu konuda çok meraklı olmanın, okumanın etkisi de var diye düşünüyorum. Zira kaçıncı haftadaysam bir sonraki haftada neler yaşayacağımı (hafta hafta hamilelik takibi) internetten okuyorum. Rüyalarla ilgili de “Bu dönemde korkulu rüyalar görebilirsiniz” cümlesini de okumuştum. “Korktuğun başına gelir” düşüncesini yaşayan biri olarak kendimi olumlu yönde telkin etmeye devam ettim ve rüyaları normale döndürdüm.

17. haftadan sonra yoğunlaşan bebeğimin hareketleri maşallah 19. hafta ve 20. haftada daha da hissedilir oldu. Öyle ki içimde bazen minik bir boksörün hareket ettiğini hayal ediyorum. Ne de olsa dedesi gençlik yıllarında pek çok madalya kazanmış, annemin isteğiyle (burnunu kırılmış görünce izin vermemesiyle) bu spora veda etmiş bir boksördü ve “Arya”, Oktay Dedesi’ne çekmiş olabilirdi. 

Ve bel ağrıları… Bel fıtığı olan biri olarak (bende de yok yokmuş) hamilelikte “zorlanacağımı” söyleyenler oldu. Doktorum da buna dahildi. Bunun için sürekli yürüyüş, hareket vs yapmamı, fazla kilo almamam gerektiğini söyleyip durdu. Ben sanırım bu konuda da sınıfta kalıyorum. Çünkü halsizliğim nedeniyle yürüyüş yapamıyorum, “Aylarca kustum, bırakın yiyeyim” modundan da sıyrılamadığım için yeme-içmeye pek özen göstermiyorum. Ve doğal olarak ağırlaşıyorum. Bu ağırlık bana sabah uyandığımda bel ağrısı, kas ağrısı olarak geri dönüyor. 5. ayın ortasında yaşadığım bu durum, gelecek haftalarda umarım artmaz diyorum. 

18 Kasım 2015 Çarşamba

Hamilelik Hurafeleri – Hamilelikte Saç Boyama, Saç Kesimi

“Ye ekşiyi doğur Ayşe’yi, ye tatlıyı doğur Hakkı’yı”, “Çok kusuyorsan kız çocuk”, “Bulantıların sebebi, bebeğin saçlı olması”, “Hamileyken saç kesilmez, bebeğin aklı kısa olur”, “Hamileyken hayvanlara bakma, bebek ona benzer”, “Hamileyken sakız çiğneme bebek b.klu olur” daha neleeerr neler… Hiçbirine kulak asmayın. Doktorunuza danışın, saçınızı mı boyatmak istiyorsunuz; boyatın da kestirin de… Ben mi? Yaptım, evet, zar zor doktordan izin alarak hem kestirdim saçımı hem de boyattım.

18. haftanın sonuna doğru 4 boyutlu ultrason zamanıydı. Doktora gitmeden biraz daha kendimi iyi hissetmek, belki de bebeğime güzel görünmek istedim! Hamile kalmadan önce yıllardır karar verip cesaret edemediğim boya işine bulaşmıştım. Simsiyah saçlarımı “Rengini biraz yumuşatalım. Siyah sizi çok ciddi gösteriyor” diyen kuaförleri her seferinde geri çevirirken, bir anda verdiğim kararla, tam tamına hamile kalmadan 5 ay önce değiştirmeye niyetlendim. Değiştirdim de. Önce rengini açtırdım, kızıl kahve oldu. İkinci dip boyasından sonra da uçlarına ombre uygulaması. Ne güzel oldu! Değişim iyiydi. Hayattan rengi alın geri neyi kalırdı ki!

Gelin görün ki hamile kaldığımı öğrenince “Bu saçlar ne olacak? Dip boyası zamanı da geliyor, ne yapacağım?” endişesine kapıldım. Sonra zaten ilk 4 ay serum-ilaç-hastane derken kendimi unuttum, saç baş yalan oldu. 5. ayın başında da “E yeter artık kendime geleyim. Psikolojimi de düzelteyim” moduna geçtim. Doktora ilk zamanlarda sorduğum soru klasik “Saçımı boyatabilecek miyim”di. O da her muayenede tekrarladığı şeyi söyledi: “Bir şeyi yapmak isterken hayatına artık şu şekilde bakmalısın. Gerekli mi, elzem mi, lüks mü? Senin saç boyan lükse giriyor.” Evet, ilk zamanlar için bu istek gerçekten lükstü. Sırası değildi.

Ancak kendime geldiğim dönemde doktora “İzin var mı?” diye tekrar sorduğumda “Saç boyaları bilinenin aksine ciltten emilerek zarar vermez, solunum yoluyla zararı olabilir. Açık havada maske takarak yaptırabiliyorsan yaptır” dedi. Soluğu kuaförde aldım. Kendi saç rengime döndüm ve boyunu omuz hizasında kestirdim. Sonuç mu? Kesinlikle beni mutlu etti. 4 boyutlu ultrason kontrolüne gittiğimde doktorum beni tanıyamadı. Artık normale dönmüş, kendime gelmiştim. Bebeğim de iyiydi. 21 santime ulaşmış, 239 gram ağırlığındaydı. Artık multivitamin kullanmaya başlayabilirdim. “Hamileliğin balayı”nı yaşamaya başlamıştım ve bu durumun uzun sürmesini diliyordum.

Hamilelik Yolculuğu: Bebeğe İsim Bulma

Dağlar bana A harfini hatırlatır. Yüksekliği, büyüklüğü, yüceliği ve de. A harfi ise başlangıçtır benim için. Allah’ın A’sı, her şeyin ilk an’ı… Uzun yolculuklarda başımızı cama yaslayıp hayatımızı sorgulayan hallerimiz vardır ya tam da o anlarda “Eğer çocuğum olursa ismi A harfiyle başlayacak” diyordum. İşte tam da o dönemdeyim şimdi. A harfi ile başlayan isimleri tarama zamanı…

Erkek çocuğumuz olsaydı ismini bulmuştuk, kararını vermiştik. Bizimki “Ben kızım” deyince tabii isim bulma arayışları yeniden başladı. A harfiyle başlayan tüm kız isimleri tarandı, anlamları araştırıldı. Forumlar okundu, listeler çıkarıldı. Pek tabi “sık kullanılmayan, farklı, yeni, çağdaş” isim de arıyorken ne zormuş karar vermek. Son olarak iki isim üzerinde yoğunlaştık: “Arya” – Operadaki en uzun şarkı. “Aden”- Cennet Bahçesi. Müzikle öyle sıkı fıkı değiliz, ailede sanatçı falan yoktur. İyi bir dinleyiciyizdir o kadar. Her türden her telden müzik çalar evimizde. Bu yüzden “Neden Arya?” sorusuna müzik ile değil de “fonetik yapısının güzelliğiyle” yanıt vermek doğru olur. Ha bir de son zamanların en çok seyredilen/konuşulan dizisi “Game OfThrones-Taht Oyunları” ndaki karakter Arya Stark’ın etkisi diyelim. “Neden Aden?”e gelince de anlamını söylemek yetecektir sanırım.


İsim ararken şunu fark ediyor insan: Ne çok sevmediğimiz kişi varmış! Size söylenen her isim önerisi için; “Yok O’nun da adı buydu, huysuzdu, inatçıydı, olmasın”. “Yok, O sanatçının adı da bu. Google taramasında iyi şeyler yazmıyor”. “Yok, O kızı sevmezdim, mızmızdı.” “Yok, O kızın da ismi buydu, aman ne öyle eski”. Ya da “Yok, ne o öyle turizm şirketi adı gibi”, “Yok, kreşlerin hepsinde bu isimden en az iki çocuk var, olmaz” Bu liste uzaaarrr gider… Ha bir de isim konusunda aile büyüklerinin fikrini almakta yarar vardır da onların önerdiklerini ya pek beğenmezsiniz ya da sizin önerdiklerinizi onlar pek beğenmez. Genelde “Kolay söylenen isim olsun, dilimiz dönmez” halinde tıkanıp kalabilirsiniz. Yine de ortak bir noktada buluşmak en güzeli olur. Bakalım bizimkinin adı ne olacak? J

17 Kasım 2015 Salı

Hamilelikte 18. Hafta – En Güzel Doğum Günü Hediyesi

Yeme içme normale döndü ya benden iyisi yok bu dünyada. Tanrım yemek yiyebilmek ne büyük bir nimetmiş! İlk 4 ayında açlıktan yerlerde sürünen ben “Eğer yemeye başlarsam, 100 kilo da olsam bırakın beni. Kimse tek laf etmesin, yiyeceğim” diyordum. Öyle de olmuyor tabi… Hareketlerin ağırlaştıkça, kilon arttıkça, doktor uyardıkça yine de ‘duruyorsun’. Artık az da olsa salçalı, yağlı yemek yiyebiliyor, birkaç kaşık çorba da içebiliyordum. Krize girdiğinde 1 kilo yaş pastayı ‘götürebilen’ ben, hamile kalınca tatlıyı tamamıyla bırakmıştım ama şimdilerde yeniden tatlıya karşı istek duyuyordum.

18. haftaya kadar tatlı isteğimin normale dönmesini gerçekten diliyordum çünkü doğum günü haftamdı. İnsan kendi doğum günü pastasını da yemesindi? 4 Kasım 2015. Bu dünyada ‘tek başıma’ kutlayacağım son doğum günüm. Gelecek yıl mumları söndürmek için bir ortağım olacak ve O kendi pastasının farkına varana kadar benim pastama göz dikecek biliyorum. J Heyecanla o günleri bekliyorum. Şimdilerde bir kız çocuğumun olmasına da alışmışken cicili bicili doğum günü elbiselerine bile gözüm ilişiyor. J

Klasik doğum günü sabahı… Facebook’tan kutlamalar, mesajlar, telefonlar, mailler… Fuat’tan bir beklentim yok, çiçekti, hediyeydi zira çok zor zamanlarda yanımda olması benim için en büyük hediyeydi… Akşama da sözleştik zaten, ailelerle birlikte olacaktık. Annelerden mantı istemiştim. Kadriye annemlerde toplanacaktık. Onlara da söyledim ‘Hediye işine girmeyin’ diye. (Dinlememişler orası ayrı… Yeni hamile kıyafetlerimi mantı partisinden sonra deneyecektim. J)

Ofiste kutlamaları kabul ederken elinde bir kutu bir adam geldi, beni sordu. “Fuat yine çiçek göndermiş” diye teslim aldım kutuyu… Derken heyecanla ne olduğunu anlamaya çalıştım. Görünüşte çiçek olan bir buket, içiyse bebek kıyafetleriyle donatılmış. Harika! Harika! Aldığım en güzel doğum günü hediyesi. Daha kızımıza bir çift çorap bile almamışken Fuat bana doğum günümün ennnn güzel hediyesini kızına da ilk kıyafetini almıştı. Küçük bebek buketi kız adındaki bu çiçeği açmaya kıyamadım. 3-6 aylık olduğu için bebeğimiz doğduğunda da odasında bir süre daha duracak… Ne kadar şanslı bir eş, anne adayı olduğumu anlatmaya gerek var mı artık?

Hamilelikte 17. Hafta- Normale Dönüş

Karnım büyümeye başladı. Artık kendi pantolonlarım olmuyor, elbiselerimi ise hamile çoraplarıyla giyebiliyorum. Çok önceden aldığım hamile çamaşırlarına hiç gerek olmadığını anlıyorum zira karnımı sıkıyor, normal çamaşır giymeye devam ediyorum. Yeni pantolonlar alıyorum, yeni triko elbiseler. Kış aylarında hamile olmanın hem avantajını hem dezavantajını yaşıyorum. Olumlu yanı şu ki sıcaktan bunalmıyorsunuz. Kışın zaten kat kat giydiğiniz için giysi bulmakta zorlanmıyorsunuz. Birkaç geniş gömlek, hırka, kazak işi çözüyor. En azından ilk 6 ay için. Olumsuz yanı ise üst üste giysileriniz, kabanınız, atkınız, şalınız karnınızı örttüğü için hala metroda, otobüste ‘öküz’lerin davranışlarına maruz kalıyor, ayakta durmanın zorluğunu iliklerinizde hissediyorsunuz.

17. haftanın başında artık bulantı kesici ilaçları da şurubu da bıraktım! Bu yeni hayatımın ilk ve en önemli, en olumlu adımı. Dedikleri şey gerçek oldu, geçiyormuş, geçti! Ve sakızı keşfettim! Yıllardır Fuat nefret ettiği için sakız çiğnemeyen ben, yemekten 15 dakika sonra Falım’ın Naneli Sakız’ı ile balon patlatmaya doyamaz hale geldim. Sakız çiğnemeyi bu kadar harika kılan şey tabii ki mide asidimi alması, yemek sonrası bulantıları önlemesiydi. Bu durumda Fuat da sanırım birkaç ay daha “cakkıdı cakkıdı” seslerine maruz kalacak.

Göbek büyümeye başladı ya klasik “çatlak” muhabbetimiz de alev aldı. Doktorum sürekli “Bir anda 30 kilo alırsan istediğin yağı, kremi sür yine de çatlarsın. Karar senin. Akıllı hamile ol, fazla kilo alma, çatlama” diyordu. Yemeklerle arası yeni yeni düzelen ben “Bu kez de her canımın istediğinden yiyemeyecek miyim” endişesi yaşıyordum. Diyetisyenle yola devam etme konusunu gündemimin dışında tutarken “Yine kontrol altında olsam fena olmaz” durumuna geçtim. Ha, süper uyuyor muyum diyete falan? Hayır! Çatlak önleyici kremlere gelince… Hiiiççç öyle pahalı krem alma niyetinde değilim, birincisi doktorun söylediği doğru, ikincisi o kremlerle aynı işlevi gören tatlı badem yağı var ki derdime deva… Düzenli kullanımdan söz ediyorlar ama ben haftada bir iki kez kullanıyorum. O da kaşıntı olduğu zaman... Doğa bir şekilde her şeyi hallediyor, hamile olarak biraz dikkat etsek fena olmayacak sanırım… ;) 

Hamilelikte 16. Hafta- Cinsiyeti Öğrenme

Pembe rengi pek sevmem… Süslü püslü oyuncakları, öyle cicili bicili konuşmaları da… Aslında çocuklarla pek anlaşamam, onlarla oyun oynayamam mesela. Uzun uzadıya sohbet edemem, sevgim uzaktandır, içtendir, derindir ama pek belli edemem. Bunun için pek sevmezler sanırım beni… 32 yıldır içimdeki “Erkek Fatma” hallerimden olsa gerek bir kız çocuğu dünyaya getirebileceğime inanmadım hiç. Türkiye’de kadın olmanın zorluğunu bildiğimden, iş hayatımda yaşadığım sıkıntılardan, annemle olan ‘sürtüşmelerimden’ olsa gerek içten içe hep bir erkek çocuk doğurmak istedim.

Evrene “erkek bebek” mesajları gönderdim. Fallarda “Oğlun olacak” çıkıyordu. Hamile kaldığım andan itibaren 500 kişiden yalnızca 10 kişi “Kızın olacak” diyordu. Aileler erkek toruna adapte olmuştu. Eşim Fuat’a benzeyen bir oğlum olsun istiyordum. Adı hazırdı, oyuncakları hazırdı, odasının eşyaları, rengi, kıyafetleri hafızadaydı, mesleğini bile konuşuyorduk. Hayallerim, planlarım hep erkek evlat üzerineydi. 16. haftanın sonunda annem, kayınvalidem, eşim ve ben büyük bir heyecanla doktora gittik.

Dörtlü tarama testi zamanıydı. Bebeğimi göreceğim için heyecanlıydım ama “Bir erkek” sözünü duymak için daha da heyecanlıydım. Sağlığı iyiydi. Doktorum hepimizi ultrason odasına çağırdı. Hepimiz ekrana kilitlenmiştik. Önce kısa süreli sessizlik, doktorum durumunu anlatıyordu. Ağırlığı, uzunluğu, kalbi, midesi, omurgası, eli ayağı, her şeyi çok şükür yerindeydi. Cinsiyeti? “Ne bekliyorsunuz?” diye sorunca doktor, dördümüz hep bir ağızdan “Erkeekkkk” diye bağırdık. Yine sessizlik. “Niye kız değil yahu?” deyince doktor, anladım, o bir kızdı. “Kadın olmak zor hocam” dedim. Ne çare? O bir kızdı!

Kontroller tamamlandı. Anneler “Aman sağlıklı olsun da her şeye razıyız” modundaydı. Fuat biraz şaşkın bense şoktaydım. Kızgınlık kapladı içimi, belki de bu kadar ‘diretmemeliydim’. Sonuçta 'Tanrı’nın işine karışılmazdı'. O'nu sevip sevemeyeceğim endişesi bile kapladı içimi. Daha çok korktum. Hazırlıksızdım. Hiçbir hayalimin kenarında yoktu kız çocuk. Üç gün kendime gelemedim. Soranlara biraz küskün, biraz kırgın, biraz şaşkın ifadeyle söylüyordum cinsiyetini. Şimdi yeni hayaller kurma zamanıydı; kız-anne ilişkilerini okumaya başlamanın, pembenin en azından uçuk tonlarını sevmenin, sık kullanılmayan, anlamı güzel bir isim bulmanın, cicili bicili konuşmalara hazır olmanın zamanıydı. Aşacaktım, hem de hiç beklemediğim kadar hızla aşacaktım… 

13 Kasım 2015 Cuma

Anne Olunca Anlarsın -Hamilelik 4. Ay – Mide Bulantıları 4

“Anne olunca anlarsın” sözü, yerini “Bak gördün mü, daha şimdiden annelik ne zor”, “Öyle kolay değil işte annelik”, “9 ay karnında taşıyorsun da zorlanıyorsun” cümlelerine bırakıyor. Arkadaş; ben zaten biliyorum evet kolay değil annelik… Olmayacak da… Eskiden de zormuş, şimdi teknoloji gelişmiş olsa da zor. Her dönemin kendine göre derdi, sıkıntısı var.

13. hafta başı yine bir pazartesi, 1,5 aylık izin ve raporun ardından işe başlıyorum… Zofer’i sabah akşam kullanmaya devam ediyorum. Yeme içme yok denecek kadar az. Hal böyle olunca klasik “hamilelikte kabızlık” sorunu baş gösteriyor. Tanrım ne kadar zormuş gerçekten kabızlık! Bir yudum suya muhtaç hallerim sürüyor. Cacık, soda, karpuz, şeftali, üzüm falan su niyetine tükettiğim şeylerden… Çay, çorba desen bile bulantı artıyor. İşte ilk gün zorlu geçiyor, ilaca rağmen kusuyorum. Hatta 13. haftanın tamamını zar zor, halsiz bir şekilde geçiriyorum. Eşim Fuat’ın bir lafı var “Üçü bir arada”. Saç, makyaj yapılmamış ve gözlüklü halim için söyler. O hafta işe öyle gidip geliyorum. Büyüklerin biz çocuklara okul zamanımızda “Ancak kendini getir götür” sözü de şimdi işim için geçerli! Ancak kendimi getirip götürüyorum.

Metro yolculukları da zorlu geçiyor. Geçen yıllarda kilo almış halime “Gel sen otur, hamilesin” diyenler, şimdi gerçekten hamile olduğum anlarda ortaya çıkmıyor. Bir cebimde poşet, bir cebimde peçete ellerim hafifçe yukarı yönelmiş, dua ede ede gidip geliyorum. 14. haftada bulantılar hala sürüyor. Kusma sayısı azalıyor. Haftada 2-3. Teşekkürler Zofer! Doktorumla konuşuyorum, “Zofer’i günde 1’e düşür” diyor. “Hadi bakalım” deyip deniyorum. Yeme içme durumları ekmek arası patates şeklinde sürüyor. Az yağlı ve susuz! Balık kraker, çubuk krakerlerden öğğğ gelme zamanı… Henüz “Bebeğinizin gelişimi için ceviz, badem, balık, sebze yiyin” kıvamında değilim. Gören duyan bu kez “12’de geçer” sözünü “16’da geçer”e terfi ettirmiş durumda. Bazıları da felaket tellalı. “Ayyy, benim bir arkadaşım vardı, 9 ay kustu”, “Ben doğuma girerken bile kustum”, “Yine iyisin kanaması olanlar var, kalkamıyorlar” vs vs…

Tüm sözlere kulak assanız olmuyor asmasanız olmuyor… Ya devam ederse? Ya 9 ay kusarsam? Ya hiç yemek yiyemezsem? Bebek beslenemezse? Bebek benden alsa, ben halsiz kalırsam? Doktorum her seferinde “Merak etme sen 7. aya kadar yemek yemesen bile bebek alacağı besinleri senin vücudundan alır. Sakin ol, geçecek. Geçmese Zofer’e devam. 8 aylık hamile hastam var hala ilaç kullanan” diyor. Ya sabır deyip, bekliyorum… 15. hafta, en azından artık serum yok. Yemeğin ardından Gaviscon şurup desteğiyle ayaktayım. Koku hassasiyeti ilk zamana göre azaldı ama soğan kavurmasına hala dayanamıyor, hala salçalı yemek yiyemiyorum. Çorbalarla mesafeliyim. Hamur işine dadanma halleri -ki en tehlikesi- varsın olsun, “iki lokma yiyebileyim” durumundayım. Azıcık da olsa kendimi iyi hissetmeye başladım mı ne? J

11 Kasım 2015 Çarşamba

Hamilelikte 3. Ay – Mide Bulantıları 3 – Zofer Kullanımı

Ankara’nın sıcağı da sıcak oluyor, bilenler bilir… Eylül ayının ortası, annemlerin ev öyle sıcak ki gece gündüz cam pencere açık duruyor. Eşim kendi evimizde ben annemlerde ikiye ayrılmış durumdayız. Hamilelikte “uyku basmasını” bir türlü yaşayamayanlardanım. Zira 11. haftanın ortası, hala o iğrenç kusma halleri devam ediyor. Her duyan eş, dost, akraba “12’de biter” diyor. Ben umudu kesiyorum ve bunalımımda kaybolmaya devam ediyorum. Tam da bu haldeyken ikili tarama testi zamanı geliyor ve doktora gidiyoruz.

Bizimki takla atıyor. Evet, resmen takla atıyor, sağa sola dönüyor, yüzüstü, sırtüstü yatıyor, Tanrım ne kadar güzel! Cinsiyetini merakla soruyorum doktora. “1 ay sonra” diyor. Tarama testinin sonuçları gayet güzel, bu biraz bana moral veriyor. Peki ya bulantılar? Doktorum “Yapacak bir şey kalmadı, kilo vermeye devam ediyorsun, hayatından bıkmış haldesin. Kar zarar ilişkisine göre artık Zofer’i ya da Zofran'ı (4 mg) kullanabilirsin” diyor. Koştur koştur eczaneye gidiyoruz eşimle. İlaç da zor bulunan türlerden. Öğreniyoruz ki aslında kemoterapi gören kanser hastalarının bulantılarını durdurmak için kullanılan ilaç bu Zofer. Eczacı kadın “Zorda kalmadıkça kullanmayın, 12 haftayı geçmemişsiniz” diyor. Yüzümde “Hadi oradan” ifadesiyle çıkıyoruz eczaneden.

Annemlerdeyiz yine. Eşim her akşam iş çıkışı geliyor, benim o bitkin halimle uğraşıyor, canı sıkkın halde evimize dönüyor. Bense bir an önce “normale” dönmek istiyorum. Bir akşamüstü yine halsizliğim tavan yapmış durumdayken “Çık bir hava al, yürüyüş yap” tavsiyesine uyuyorum. Eşimin koluna girip sitenin etrafında bir tur atıyorum ve evde klozetle haşır neşirliğim yine başlıyor. Dayanamayıp “Zofer mofer neyse verin ilacı. Yeter artık” diyorum. İlaç etkisini birkaç saat içinde gösteriyor. En azından artık kusma yok, bulantılarla idare ediyorum. Sabah 7’de ve akşam 7’de almaya devam ediyorum.


12. hafta, Kurban Bayramı… Haftalardır benim halime üzülen, gece 4’lerde kalkıp sabaha kadar benimle oturan, “Nar getir, buz getir, soda getir, geliyor yine kusacağım” naralarıma kayıtsız kalamayan, her klozetin başına geçtiğimde saçımı başımı tutup, yüzüme su çalan annem; bu strese daha fazla dayanamıyor ve hem vertigosu hem migreni tutmuş halde hastanelik oluyor. Bayramın birinci günü; eşim kurban kesimiyle uğraşırken babam ve ben annemi hastaneye yatırıyoruz. Belli ki birkaç gün daha kalacak. Bu can sıkıntısı insana “Zofer’i bırakamam” dedirtiyor. Ve Zofer ile bir süre daha sürecek arkadaşlığımın temelini o günlerde sağlamlaştırıyorum. 

10 Kasım 2015 Salı

Hamilelikte 2. Ay – Mide Bulantıları 2

1 Eylül Dünya Barış Günü, unutmam… Ben ve bebeğim bir türlü barışamadık ve o gün hastaneye yattım… Su ile ‘merhaba’lığım tamamen kesilmiş, tek lokma boğazımdan geçemez haldeydi. Ailem yazlığa geri dönüş için gözümün içine bakıyordu. 4 litre serumu aldıktan sonra gözümü açabildim ve onlara “Siz gidin, toparlarım. Olmadı yazlığı tümüyle kapatır geri gelirsiniz” dedim. İki günlük hastane maceramın ardından abimlere taşındım.

9. haftaya girdiğimde sadece yemek yeme denemeleri yapıyordum. Diyet boyunca elimi sürmediğim patates kızartması tek dostumdu. Tüm doktorlar, literatürler “Yağlı yiyecekler bulantıyı artırır” dese de ekmek arası patates kızartması midemi bastıran tek şeydi. Su yerine vişne suyu, ve madensuyu ile geçinmeye çalışıyordum. Tüm bu zaman diliminde hamile olduğumun pek farkında değildim çünkü hastalık modundan çıkamıyordum. Bebek ise çok şükür iyiydi ve büyümeye devam ediyordu.

9. haftanın sonunda tekrar hastane yolu göründü. Bu kez daha fazla serum şişesi ve mide bulantısını kesen ilaçla karşı karşıyaydım. Hastaneye tekrar yattığımı duyan ailem 3-4 gün içinde Ankara’ya geri döndü. Bu arada işe gidemiyordum. Sürekli rapor alıyordum. Yeme içmeyi geçtim konuşamıyordum bile. Saçımı taramayalı iki hafta olmuştu. “Ben bakımlı bir hamile olacağım. Kendimi salmayacağım, çok kilo almayacağım” diye düşünürken sürekli kusan, lama gibi durmadan tüküren, ağzı gözü uçuk içinde, halsiz, kilo veren birine dönüşmüştüm. Ve bu durum beni hızla bunalıma sürüklüyordu.

Hastane-özel sağlık sigortası vs gibi deneyimlerimi ayrı bir yazıda anlatırım ama hamilelikte özel ya da devlet hastanesinde uygulayacakları tedavi yönteminin aynı olduğunu bilin. Hangisine giderseniz gidin size verebilecek ilaç, serum aynı. Hemşirelerin tutum davranışları ise gerçekten fark edebiliyor. Devlet hastanesinde şanslıysanız kendi anneniz kadar şefkatli hemşirelere denk geliyorsunuz değilseniz -ki biriyle karşılaştım ve okkalı bir bela okudum o kadına- içinde bulunduğunuz durumunuza daha da üzülüyorsunuz. Özel hastanede o bir kişiye denk gelme ihtimaliniz bile yok. İkisini de deneyimledim.

Velhasıl 9. ve 10. haftayı hastanede yatarak, serumdan damarlarım şişerek geçirdim. Doktorun artık “Bundan fazlasını yapamam, evde dinlen” demesiyle çıkışı yaptım ve anneme taşındım. Kendi evime giremiyordum. İçinden çıkmak istemediğim eve düşman olmuştum. Çünkü sürekli klozetle muhataptım ve onunla gece gündüz selamlaşıyordum. Önerilen ilaçları aldım ve annemlere geldim. Mide bulantısının dışında azıcık bir şey yesem deli gibi bir yanma hissettiğimden doktor Gaviscon şurubu tavsiye etti. (Gebelik kategorisi A) Ve 11. haftanın sonuna kadar uykusuzluk tavan yapmış, gece sabahlarımız da başlamış oldu… 

9 Kasım 2015 Pazartesi

Hamilelikte 2. Ay – Mide Bulantıları 1

Şu an öğle yemeğini yemiş, midemi rahatlatmış ve öyle bilgisayarın başına geçmiş durumdayım. Zira 6. haftadan sonra bu döneme kadar yaşadıklarımı hatırlamak bile beni zorluyor. Hamilelik döneminde mide bulantılarını yaşayan ve buna bir çare arayanlar beni çok daha iyi anlayacaktır.

Şunu baştan söylemeliyim ki üzgünüm ama bazen hiçbir yiyecek, ilaç, serum ya da farklı bir tedavi yöntemi faydalı olmuyor. O süreci illa ki zorlukla atlatıyorsunuz… 6. haftada başlayan mide bulantılarım durmak bilmedi. Aileme haber verme işini erkene almak zorunda kaldım. (Önceki yazılarımı okuyanlar bilirler ki kendi ve eşimin ailesi de yazlıkta tatildeydi ve onlara bu güzel haberi vermek için Ankara’ya dönüşlerini bekliyordum. Hatta onlara ‘anane’ ‘babannne’ ‘dede’ yazılı tişörtler yaptıracaktım) Ne mi oldu? Hepsi yalan oldu!

6. haftanın sonunda ailelere telefonla haber verdim ve tatilden kesin dönüş istedim. Kendi ailem kısa süreliğine Ankara’ya gelip –kuzenimin düğünü için- yazlığa geri dönecekti. Geldiler. Mutluluk paylaşıldı ama bendeki halsizlik ve bulantılar artarak devam ediyordu. Yıllık iznim bitmiş, işe başlayacaktım ve o halde kıpırdayamazdım. Hafta sonu ilk kez serum almamın uygun olduğunu söyledi doktorum. İlk serumdan sonra kendimi iyi hissetmiş, yemek yiyebilmiş ve toparlamıştım. Pazartesi işe başlamaya hazırdım.

Pazartesi, 7. haftanın ilk günündeydim ve midem bana rahat vermiyordu. Öğlene kadar zor sabrettim. Ve bu daha başlangıçtı… Kurum doktorumdan iki günlük rapor alıp eve kendimi zor attım. İki sonra da kendi doktoruma gidip ikinci kez serum aldım. Doktorum sürekli bu durumun normal olduğunu bir süre daha böyle devam edeceğini söylüyordu. Mide bulantılarımın dinmesi için dramamine isimli ilacı önerdi. Günde iki kez kullanabilecektim. Yemeklerle ilişkim azalmaya başlamıştı. Çevremde çocuğu olan, hemşire, doktor kim varsa mide bulantısına iyi gelebilecek şeyleri tavsiye ediyordu. Ben de boş durmayıp internetten araştırıyordum. Forumları didik didik ediyordum. En yaygın öneri “sabah yataktan kalkmadan yenen tuzlu kraker, leblebi” ydi. Kim ne derse denemeye başlamıştım çünkü bulantılar hız kesmiyordu.

Aşermeye gelince… Canım öyle hiç de değişik şeyler istemedi. Birkaç gün sabah erken saatte yediğim turşu, zeytinyağlı yaprak sarması ve lahana sarması dışında J 8. haftanın ilk günü yine pazartesi günü. Tekrar işe gitmeyi denedim ama ne fayda! Metroda fenalaşınca kendimi taksiye zor attım, doğru hastaneye… Yanımda taşıdığım poşet, peçete, su üçlüsü en yakın arkadaşımdı artık… Taksici – “Ablası sende mi benim gibi mideni üşüttün” deyince, “Yok ben hamileyim, ondan” deyip arabada kusmaya devam ettim. Doktora çıktığımda “Beni hastaneye yatırın” artık dediğimi zar zor hatırlıyorum.


Aşırı halsizlik, bir yudum su içememe, yemek yiyememe, aşırı koku hassasiyeti ve aşırı kusma… Durum buydu. Doktorum tekrar serum tedavisine başladı ve “Son silahımı kullanacağım artık” dedi. Zofer! Hayatımın ilacı olacaktı…