1 Şubat 2016 Pazartesi

Hamilelik Yolculuğu: Hamilelikte 31. Hafta

Yeni bir ay, yeni bir haftadayız… 1 Şubat itibariyle 31. haftanın da içindeyim. Hafta sonunu oldukça verimli şekilde geçirdik. Fuat ile birlikte cumartesi günü doktor kontrolü öncesinde “doğum ve emzirme”ye ilişkin hastanenin düzenlediği eğitime katıldık. Fuat soğuk algınlığı nedeniyle uykulu haliyle dinlemiş olsa da hayatında hiç duymadığı bilgileri edinmiş oldu. Ben de tabii. Emzirme Danışmanının dediğine göre “biberon” ve “emzik” hiçbir şekilde kullanılmayacak. Danışman böyle dediğinde salondaki tüm anne babalar “Hiiiiç miiii” diye tekrar sorduk. Emme refleksiyle doğan bebeğin, ağzını kocaman açılmaya odaklı olduğunu, annede süt olmama, emzirememe gibi durumlarda da bu ağız açıklığını biberonla küçültmenin doğru olmadığını danışmandan öğrendik. Biberon yerine “kaşıkla” beslemenin daha uygun olacağını duyduk. Şaşırdık biraz tabii. Öyle sorunlarla uğraşmayacağımı umuyorum ama bunları öğrendiğimiz de iyi oldu. Eğitimde doğumun nasıl gerçekleştiğine dair bilgileri de kadın doğum uzmanından dinledik. Çatı muayenesi-epizyotomi nedir, nasıl uygulanır gibi kadınların aşina olduğu kelimeler ile erkeklerin “vay anasını sayın seyirciler” tadında dinledikleri bilgileri de edindik. Eminim eğitim sonunda –ki doğumdan sonra daha da güçlenecek- erkekler eşlerine bir kez daha hayran kalacak. O kadar “sıkıntıyı” çekmenin, doğurmanın kolay olmadığını şimdiden tahmin edebiliyorlar.
Eğitimin ardından doktor kontrolüne gittiğimizde bebeğimizi görmenin mutluluğunu yeniden yaşadık. 3 haftalık özlemimiz biraz olsun geçti. Ufaklığın boyu 42 cm’e ulaşmış, kilosu da 1772 gram olmuş. Doktor kilosu için “ortalamanın üzerinde, iyi gelişmiş bir bebek” deyince elimi alnıma koyup uzanmış bir şekilde O’nu izlemeye başladım. 4 boyutlu ultrasonda baktık ki Arya da öyle yapıyor. Anne ile kız olarak birlikte aynı anda aynı pozu da vermiş olduk. Bu arada doktora ellerimin şişliğinden ve ağrısından söz ettim. Özellikle sabahları ellerimin hareketsiz kaldığını, parmaklarımın zorlandığını söyleyince kalsiyum, magnezyum desteğinin bu semptomları hafifletebileceğini söyledi ve hap önerdi. İçmeye başladım hemen. Bakalım etkisini görür müyüm, sabahları ters dönmüş inek gibi uyanmaktan kurtulur muyum? :) Doktor çıkışı ikinci büyük mağazasını açan Babymall’a uğrayalım dedik. Mağazaya girmemizle çıkmamız bir oldu. Yüzde 80 indirimi duyan alışveriş sepetlerini 3’er 5’şer doldurmuş. Kuyruk almış başını gitmiş. “Bir iki parça bir şey alalım” dediysek de o deli gibi kuyruğu beklememeye karar vermemiz 3 dakikamızı aldı. Gerisin geriye evin yolunu tuttuk. Eve gelir gelmez yemekti, mutfaktı derken günü bitirdik.

Pazar günü ise öğleden sonra güne başladık ve birkaç saatimizi temizlikle uğraştık. Sevgilim soğuk algınlığının tüm ağırlarına karşı ev işinde en büyük destekçim olarak işlerin çoğunu halletti. Ben mi ne yaptım? Aylardır temizlemesi çok uğraştırıyor diye eve sokmadığım ıspanağın yemeğini 3 saatte dinlenen dinlene yaptım. Çamaşır yıka, as derken ha bir de toz alayım dedim. Demez olaydım. 20. haftaların sonralarında başlayan “sakarlıklarım” dün itibariyle tavan yaptı. Komodinin üzerindeki buhar makinesini yatağın üzerine koymamla devrilmesi bir olunca yorgan yatak su içinde kaldı. Bir gün önce değiştiğim nevresimler, yatak alezi, yorgan her şey battı. Haydiii hooppp hepsini sök, yıka, kaloriferin önüne yerleştir. Ha bir de sinirin bozulsun, “niye sakarlaştım” diye otur zırıl zırıl ağla. Hamileliğin ilk zamanlarında “niye böyle hastayım” diye oturup ağladığımı biliyorum. Şimdilerde de bir şey döküp kırınca kendime kızıp ağlıyorum. Fuat sağ olsun hem gülüyor halime hem üzülüyor. Çocuk gibi ağlayıp zırladığımda beni avutuyor. Bu dönemde böyle geçiyor ne yapalım? J

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder