4 Ocak 2016 Pazartesi

Hamilelikte 27. Hafta: Kar, kış kıyamet

3G teknolojisi yeni çıktığında “Ankara’nın 3G’si nedir?” geyiği ortalıkta dolaşmaya başlamış, cevap olarak da “Gar, gış, gıyamet” verilir olmuştu. Ocak ayının ilk haftası, durum tam da bu. Ankara’ya çok yakışan kar, en çok öğrencileri, hamileleri ve engellileri zorluyor. Bu sabah Vali Bey bir “iyilik” yapar da beni penguen yürüyüşünden kurtarır mı dedim ama nafile. Tatil matil yok, işimizin başındayız. Kar botlarını giydik, minik adımlarla ilerledik, zor da olsa geldik. Dışarıda lapa lapa kar yağıyor.

27. haftanın ilk günü, yılın ilk pazartesindeyiz. Artık iki kişi olarak konuşuyorum çünkü Arya, varlığını tamamen hissettiriyor. Hatta öyle ki metroda yanımda oturan teyze Arya’nın hareketlerini kalın yün kazağımdan görüp “İyi misin” diye sordu. Tekmeleri o denli artı ki sağ olsun artık uyutmuyor da. Dik durduğumda ayak parmaklarımı göremeyecek kadar da “irileştim”. Önceki haftalarda geçirdiğim grip hali, yılbaşı günü de yakaladı beni. Mecbur Parol içerek durumu idare ettim. Burun tıkanıklığım ise bugünlerdeki en büyük sorunum. Sesinden ve gece lambasından rahat uyutmayan buhar makinesine bile muhtaç olmuş durumdayım. Nefes darlığı şikayetlerim de arttı. Nedenini araştırınca klasik bir cevap buluyorum: “Rahmin genişlemesi.” Ne olursa olsun başında bu var zaten, “büyüyorsun ya, ondan”.

Son 3 aya girmekle birlikte mide bulantısı ve yanması hafif de olsa kendini gösteriyor ki en büyük kabusum ilk aylara geri dönmek. Demir ilacı –şurup da olsa hap da olsa- illa ki bulantıya neden oluyor. Neyse ki kusma aşamasına gelmedik hiç. Fiziksel olarak en büyük dertlerimizden biri de –başka dert vermesin- tuvalete gitmek. Bazen 10 dakika bazen 5 dakikada bir. Hele ki dışarıda, bebek için alışverişteyseniz mağazaya girdiğiniz ilk anda “tuvalet nerede”nin yanıtını bulmadan rahat edemezsiniz.

Fiziksel olarak durumumuz bu. Ruhumuz ise genel anlamda iyi. Ara sıra “doğum nasıl olacak” fikrine kapılıp gitsem de –ki her türlüsünden korkuyorum- yine de şu halimin tadını çıkarmaya çalışıyorum. Arya için aldığımız her eşya, her giysi beni daha da mutlu ediyor. Hayaller kurdukça, O’nu göreceğimiz gün için de sabırsızlanıyoruz. Fuat mı? O’nun da heyecanı artıyor. Arya’nın hareketlerini akşamları birlikte izliyoruz. Sağa sola dönmek, aşağı eğilmek gibi hareketlerim kısıtlanmaya başladığı için en büyük yardımı yine Fuat’tan alıyorum. Bazen ayakkabımı bağlıyor bazen büyüyen göbeğime badem yağını sürüyor. Şükür ki her türlü desteği O’ndan alabiliyorum. Zamanın 4. aydan sonra hızlı akacağını söylerlerdi, doğruymuş, zaman ilerliyor, merakımız, heyecanımız katlanıyor. Yazarım yine, zamanı durdurmak mümkün değil elbet ama bu anları not düşmek mümkün… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder