3G teknolojisi yeni çıktığında
“Ankara’nın 3G’si nedir?” geyiği ortalıkta dolaşmaya başlamış, cevap olarak da
“Gar, gış, gıyamet” verilir olmuştu. Ocak ayının ilk haftası, durum tam da bu. Ankara’ya
çok yakışan kar, en çok öğrencileri, hamileleri ve engellileri zorluyor. Bu
sabah Vali Bey bir “iyilik” yapar da beni penguen yürüyüşünden kurtarır mı
dedim ama nafile. Tatil matil yok, işimizin başındayız. Kar botlarını giydik,
minik adımlarla ilerledik, zor da olsa geldik. Dışarıda lapa lapa kar yağıyor.
27. haftanın ilk günü, yılın ilk
pazartesindeyiz. Artık iki kişi olarak konuşuyorum çünkü Arya, varlığını
tamamen hissettiriyor. Hatta öyle ki metroda yanımda oturan teyze Arya’nın
hareketlerini kalın yün kazağımdan görüp “İyi misin” diye sordu. Tekmeleri o
denli artı ki sağ olsun artık uyutmuyor da. Dik durduğumda ayak parmaklarımı
göremeyecek kadar da “irileştim”. Önceki haftalarda geçirdiğim grip hali,
yılbaşı günü de yakaladı beni. Mecbur Parol içerek durumu idare ettim. Burun
tıkanıklığım ise bugünlerdeki en büyük sorunum. Sesinden ve gece lambasından
rahat uyutmayan buhar makinesine bile muhtaç olmuş durumdayım. Nefes darlığı
şikayetlerim de arttı. Nedenini araştırınca klasik bir cevap buluyorum: “Rahmin
genişlemesi.” Ne olursa olsun başında bu var zaten, “büyüyorsun ya, ondan”.
Son 3 aya girmekle birlikte mide
bulantısı ve yanması hafif de olsa kendini gösteriyor ki en büyük kabusum ilk
aylara geri dönmek. Demir ilacı –şurup da olsa hap da olsa- illa ki bulantıya
neden oluyor. Neyse ki kusma aşamasına gelmedik hiç. Fiziksel olarak en büyük
dertlerimizden biri de –başka dert vermesin- tuvalete gitmek. Bazen 10 dakika
bazen 5 dakikada bir. Hele ki dışarıda, bebek için alışverişteyseniz mağazaya
girdiğiniz ilk anda “tuvalet nerede”nin yanıtını bulmadan rahat edemezsiniz.
Fiziksel olarak durumumuz bu.
Ruhumuz ise genel anlamda iyi. Ara sıra “doğum nasıl olacak” fikrine kapılıp
gitsem de –ki her türlüsünden korkuyorum- yine de şu halimin tadını çıkarmaya
çalışıyorum. Arya için aldığımız her eşya, her giysi beni daha da mutlu ediyor.
Hayaller kurdukça, O’nu göreceğimiz gün için de sabırsızlanıyoruz. Fuat mı?
O’nun da heyecanı artıyor. Arya’nın hareketlerini akşamları birlikte izliyoruz.
Sağa sola dönmek, aşağı eğilmek gibi hareketlerim kısıtlanmaya başladığı için
en büyük yardımı yine Fuat’tan alıyorum. Bazen ayakkabımı bağlıyor bazen
büyüyen göbeğime badem yağını sürüyor. Şükür ki her türlü desteği O’ndan
alabiliyorum. Zamanın 4. aydan sonra hızlı akacağını söylerlerdi, doğruymuş,
zaman ilerliyor, merakımız, heyecanımız katlanıyor. Yazarım yine, zamanı
durdurmak mümkün değil elbet ama bu anları not düşmek mümkün…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder